15 Aralık 2012 Cumartesi


Ayvaini Mağarası

Sanırım seksenli yıllardı. İki arkadaş Dorak köyüne bir gezi planladık. Hazinesi ile ünlenmiş  bu köyü görmeyi ve bilgi almayı amaçlamıştık. Uluabat gölünün doğu ucunda yüksekçe bir yerde kurulu Dorak köyü bizi çok etkilemişti. Doğası güzel olan bu yerde tarihinden hiçbir iz bulamamıştık. Biz de başka yerleri keşfe çıktık. Dorak köyüne yakın Ayva köyüne geldik. Burada bir mağara bulunduğunu biliyorduk. Ama ne yazık ki hiç görmemiştik. Köylülerle yaptığımız kahvehane sohbetinde bize mağarayı gösterebileceklerini belirttiler. Bizde yanımıza bir köylüyü alarak mağaraya doğru yol aldık. Mağaraya ulaşmamız biraz zor oldu. Ağaçları aşarak hafif bir kaya tırmanışı yaptık. Yeşilliklerin arasından koskocaman mağara ağzını gördüğümüzde tüm zorlukların ve çabanın boşa olmadığını bizi saran o hazdan anlamıştık. Gerçekten çok etkileyici bir manzaraydı. Yaz ayları olduğu için içinden akan su oldukça azalmıştı. Daha sonra mağaranın içine doğru yürüdük. Fakat yanımızda ekipman olmadığı için fazla bir yol katedemedik. Bu  kadarı bile bizi çok etkilemişti. Sonra yıllar geçti ve olanaklar ülkemizde fazlalaştı. O yıllarda gerekli ekipmanı bulmak neredeyse imkansızdı.
Ayvaini mağarası Türkiye’mizin en uzun dördüncü mağarası. Uzunluğu 5,5 kilometre. Pınargözü-Isparta, Tilkiler-Antalya ve Kızılelma-Zonguldak mağaralarından sonra Ayvaini mağarası geliyor. Mağaranın iki girişi bulunuyor. Üst Jura-Alt Kretase  dönemlerinde  kireçtaşları içinde yatay olarak gelişmiş bir mağara Ayvaini. Bir düden mağarası olan Ayvaini kapalı bir havzanın boşalımını sağlıyor. Mağaraya giren sular, derinliği 0,5 – 4 m. arasında değişen damlataş havuzları ve göllerden geçerek, 290 m. kotundaki kaynak ağzından yeniden yüzeye çıkarlar. 
Ayvaini Mağarası’nın en karakteristik özelliği şekil olarak büyük bir yerköprüyü andırması ve damlataş  havuzları veya göllerin üzerine sarkan kısa boylu, ancak kalın, beyaz renkli sarkıtlarıdır. Yüzbinlerce yıllık bu oluşum insanı hem korkutuyor hemde heyecana sürüklüyor. Mağarayı dolaşırken adrenalinizin yükseldiğini ve karşı konulamaz bir heyecana kapıldığınızı görüyorsunuz. Bir de mağarada yaşayan yarasaları unutmamak gerek. Kalabalık bir yarasa topluluğu yaşıyor mağarada.
Mağaracılık günümüzde artık bir bilim dalı. Speleoloji adıyla biliniyor. Mağaracılık ile ilgili ilk kayıtları M.Ö.220 yıllarında Çinliler tutmuş. Arkeolojik kayıtlı en eski mağaranın BİRLEYN mağaraları olduğu kabul edilmektedir. Dicle nehrinin Bermal çayı kenarında yer alan mağara ile ilgili ilk yazılı belgenin M.Ö. 221 yılında Çin’de hazırlandığı, ve Asur kralı TİGLATH PİLASER tarafından M.Ö.1100 yılında ziyaret edilip girişine kendi portresini ve soy ağacını kazıttığı anlatılmaktadır. Daha sonraları M.S.1000’li yıllarda dünyamızın değişik yerlerinde kayıtlara rastlanıyor. İlk mağara haritaları ise 1719 yılında Macaristan’da yapılmış. Modern speleolojiyi kuran insanlardan biri Fransız mağarabilimci Eduard Alfred Martel’dir. Türkiye’de ise ilk araştırmalar Jeolog Abdullah Bey tarafından 1869 yılında gerçekleştirilmiştir. Günümüzde üniversitelerde kurulan birçok dernekte mağara araştırmaları yapılmaktadır.


Eğer yolunuz buralara düşerse mutlaka Ayvaini’ne uğrayın. Yanınızda ekipmanınız olmasa bile en azından mağaranın girişine çıkın. O gizemli havayı soluyun. Ve kulak verin yüz binlerce yıl öncesinden gelen seslere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder