Tarihi Eserlerimizi Korumak
Tarihi geçmişe
sahip çıkmak toplumlar için vazgeçilmezdir. Geçmişini geleceğe taşıyan
toplumlar yaşar. Genç kuşaklar bu yolla eğitilir. Aynı zamanda bu değerler
toplumların belleğidirler. Onları korumakla geçmişimizi, tarihimizi diri tutarız.
Dünyamızda bizim
gibi zengin bir kültürel miras edinmiş az sayıda ülke bulunuyor. Böylesi bir
olgu beraberinde bir sürü sorumluluğu da getiriyor. Bu topraklarda sayısız
uygarlık, kavim, insan toplulukları yer aldı. Bunlar maddi verilerini Anadolu’nun
en ücra köşelerine kadar götürdüler. Dünya üzerinde ilk köyler burada
oluşturuldu. İlk tarım bu topraklarda yapıldı. Koyun, köpek gibi bazı yabani
hayvanlar burada evcilleştirildi. Burada kuruldu ilk modern kentler. İlk para
burada basıldı. Daha birçok ilk yaşandı bu topraklarda. Çünkü bu topraklar
sentez yaratan bir özelliğe sahipti. Her yeni gelen kültür eskisinin üzerine
oturduğunda onu reddetmeyip beraber yeni bir senteze kucak açıyordu. Bugün bile
bunun izlerini çok canlı görüyoruz Anadoluda. Bazı köylerimizde Hitit çağının
izlerini taşıyan evlerimiz var. Yine bazı yörelerimizde gelenekler ve folklorik izler binlerce yıl
öncesine gidiyor. Köylerimizin tarihi geçmişi çok eskilere dayanıyor.
Kentlerimiz keza aynı.
Bursa tarihi
neredeyse onbinlere ulaşıyor. 400 binyıl öncesinde yaşamış insan izleri daha
yakın zamanda Uludağ’ın eteklerinde bulundu. Birçok köyümüz miladdan öncesine
uzanan geçmişlere sahip. Hal böyle olunca üzerimize düşen sorumluluk bir hayli
artıyor. Köylerimizi ve kentimizi korumak zorlaşıyor. Sadece Osmanlı eserlerini
değil daha eski kültür varlıklarını da korumak zorundayız. Bırakın Bizans
eserlerini, günümüzde Selçuklu döneminden kaç eser yaşıyor Bursa il sınırları
içinde. Oysa bir zamanlar İznik Selçuklu Sultanlığının başkentiydi. Bursa’mızı
kuran Bitinlerden ne kadar kültür mirası günümüze ulaştı, bilinmiyor. Şimdi
size daha ilginç bir şey daha söyleyeceğim; Osmanlı eserlerini acaba ne kadar
koruyabildik? Kentimizde son yıllarda restorasyonlar (onarımlar) büyük bir ivme kazandı. Fakat bu onarımları nasıl
gerçekleştirdik acaba? Tarihimize sahip çıkabildik mi?
‘’Restorasyon; bir mimari eseri, bir tablo veya bir
heykel gibi herhangi bir sanat eserinin zamanla veya başka bir nedenle zarar
görmüş, bozulmuş kısımlarını, o eserin sanat değerine ve eski şekline zarar
vermeksizin sanat bakımından tamir ve ıslah (rehabilite) etmektir. Normal bir
tamirden çok farklı olan ve “bozmadan onarmak” şeklinde tanımlanan restorasyon,
büyük bir bilgi ve uzmanlık işidir.’’ Restorasyonlar ihale kanununun kısıtlı
çerçevesinde ve inşaat firmalarının gözetiminde gerçekleştirilemezler. Çünkü
sanat eserlerini restore edenler de aynı zamanda birer sanatçıdır. İşin erbabı
olan ustalar yılların bilgi birikimine ve deneyimine sahip kişilerdir. Onlar
ihale kanunu çerçevesinde fiyatlandırılamazlar. Hal böyle olunca yapılan restorasyonlarda birçok
olumsuzlukları bünyesinde topluyor. Daha geçenlerde gazete sayfaları Yeşil
Türbe onarımlarında çini karoların düzensiz ve yanlış uygulamalarının
fotoğrafları ile kaplıydı. Bu kabul edilmez bir olay. Bakın size daha ilgincini
söyleyeyim; herhalde dünya tarihinde dışarıdan merdiven olan tek kale
kentimizde bulunuyor. Orijinalinde olmayan bir unsuru tarihi esere
eklemleyemezsiniz. Tarihi eseri bozamazsınız. Ha bu yapılırsa ne olur. Tam
anlamıyla yeni bir mimari yaratmak olur ki yapılan da budur. Bursa’da
restorasyon yapılan birçok Osmanlı mimari eserinin hem duvar örgülerinin hem de
mimari bütünlüğünün bozulduğunu söyleyebiliriz. Oysa Osmanlı mimarisinin en
karekteristik özelliklerinden biri duvar örgülerinin özgünlüğüdür. Kentimizde
Osmanlı dönemine ait birkaç ev dışında özgünlüğünü koruyan ev bulmak neredeyse
imkansız. Daha yakın zamanlara kadar birçok eski ev kentimizde boy gösteriyordu.
Şimdi moda eski evleri yıkıp yerine eski görünümlü evler yapmak. Birde bunun
adına restorasyon deniyor. Restorasyonlara kentimizde çok önemli bütçeler
ayrılıyor. İyi niyetli yaklaşımlar sergileniyor. Bunları da ayrıca
değerlendirip alkışlamak gerekli. Tarihimize ve tarihi eserlerimize daha
bilinçli gözler ile bakıp, onları yaşatmak dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder